• https://www.facebook.com/Atayurtyayinevi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905441604432
  • https://twitter.com/atayurtyayinevii
  • https://www.instagram.com/atayurtyayinevii
  • https://www.youtube.com/channel/UCsY1oU1zXjT-N59GjiSQDrQ
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle

AY YILDIZ Şehitlerin kanı üzerine yansıyan ay ve yıldızdan mı yoksa daha eskiye dayanan bir şey mi?

ERKEN DÖNEM TÜRK TARİHİNİN ÇOK ÖNEMLİ BİR DÖNEMİNİ DAHA SARİH BİLGİLERLE AYDINLATIYORUZ.

TÜRK BAYRAĞINDAKİ AY YILDIZ'I SEMBOL OLARAK KULLANAN
KASSITLER =GUZLAR OĞUZLARIN ATASIDIR

ORTA BABIL DÖNEMI KASSITLER = GUZLAR =560 YIL

ARKASINDAN YAKLAŞIK 500 YIL DEVAM EDECEK ASURLAR DÖNEMİ OLMAK ÜZERE 1100 YILDIR

ASURLAR TÜRKLERE AİT BİR ŞEHİR DEVLET ÜZERİNDE KURULMUŞ BİR TÜRK DEVRİ OLMASINA RAĞMEN SAMİLERE AİT BİR KAVİMMİŞ ŞEKLİNDE ANLATILIR

ANCAK KASSİTLERE AİT 560 YIL DEVAM EDEN DÖNEM KARANLIK ÇAĞ DENİLİR GEÇİLİR
DÜNYA TARİHİNDE AYDINLANMANIN TAM MERKEZİNDE 560 YIL DEVAM EDEN KARANLIK BİR ÇAĞ OLUR MU?

Kasitler = Guz =Oğuzlar aynı kavimdiler Türkler bugün olduğu gibi, eski çağlarda da ayrı ayrı boy adlarıyle tanınıyorlardı. Bugünkü, Kırgızlar, Özbekler, Yakutlar, Çuvaşlar gibi, eski çağlarda da Subarlar (Subariler, Subirler), Gud’lar ya da Guz’lar (Kas’lar) vardı.

Kısaca M.Ö. 3500 yıllarında yaşamış olan Sumer’ler de, M.Ö. 2500 yıllarında hükümran olan Gud’lar (Kut’lar) ve yine M.Ö. 1700 yıllarında hakimiyet kuran Kas’lar (Guz’lar) arasındaki zaman farkı hükümranlık zamanlarının farkıdır. Yoksa Türkler bu yörelerde aralıksız, uzun yüzyallarca yaşamışlardır.

M.Ö. Suriye’deki Kas’lardan tarihçi Strabon “Kos” adıyle söz ettiği gibi Hazreti Muhammed zamanında da Türklerin bu yörelerdeki varlığından ve güçlerinden hadislerde de önemli kayıtlar vardır (1)

Huzistan (Huz=Kuz=Guz) ve Kirman yörelerinde oturan Türkler, Araplara “Topraklarımızdan çıkın” diye haber gönderiyorlardı (2)

Yine hadislerde “Oğuz Türklerinin=Guz Türklerinin, saltanatlının uzun süreceğinin belirtilmesi, bir keramet olmakla birlikte, köklü Türk-Samı, ilişkilerine, eski Guz’lara dayanır.

Ayrıca, İslamiyetin yayılışında adları geçen Huza’a, Kuza’a kabilelerinin Huz’larla, Kas’larla ilgisi olabilir. Huza’a’ların Arap ordularında savaşçı olarak bulunmaları, gittikleri ülkelerden geri dönmeyip, İspanya gibi ülkelerde topluca kalıp yerleşmeleri de anlamlıdır.

Daha sonraları Abbasi’ler de aynı geleneği sürdürerek ordularında savaşçı olarak Türkleri bulundurmuşlardır.). Kaldı ki, Hazret-i Muhammed’den önc,e Mekke’nin anahtarının muhafızı olan Huza’a kabilesinin Türk asıllı olduğu Emir Kuzay gibi adlardan esinlenerek söylenebilir

SÜMERLER GUTİLER VE KASSİTLER AYNI SOYA ANCAK DEĞİŞİK BOYLARA MENSUP TÜRK KAVİM DEVLETLERİDİR

Türkler, Mezopotamya’da, Sumer ülkesinden başlayarak, yüzyıllar boyunca yaşamışlar, fırsat buldukça Samı kavimlere hükmetmişler, önce, Sumer Gudea krallığını, sonra Guti (Gud=Kut) krallığını, daha sonra da Guz (Kassit=Kas) krallığını kurmuşlardır. Son iki krallığın hakimiyeti toplam yedi yüzyıl sürmüştür.

Böylece, Türkler, bu alanlarda, Mezopotamya’da, Suriye’de, Suriye Selçuklu devletini kuracak kadar yeni yeni akınlarla varlıklarını sürdürmüş samilere uyum göstererek yan yana yaşamışlardır.

Bu durumun en iyi kanıtı, Batı İran’da, Mezopotamya’da, Süriye’de aralıksız varlıklarını sürdüren yine Kas’lardır.

Mezopotamya’ya ilk gelenler Sumer’lerdir (İ-Ö. 3500-4000).
“Sumer’ler”, “Gutiler”,“Kasitler = Guz =Oğuzlar” menşe itibarıyla aynı kavimdiler. Yine Elam, Med, Hurri,Mittani Urartu, Hatti gibi kavimlerde aynı menşeden gelen kavimlerdi.

Gutiler ve Kasitler Sumerler gibi ancak sonraki dönemlerde Orta Asya dan göç ederek önce Sinear (Sumer yurdu)çevresine yerleşen daha sonra Sinear merkezli devlet kuran Türk kavimleriydi. 
İleriki günlerde daha geniş bir biçimde anlatacağımız Sumerler yıpranmaya, zayıflamaya başladıkları sırada, yine aynı topluluğun kalıntıları üzerinde - Önceki yazımızda anlattığımız gibi Önce Akadların daha sonra Türk Guti'lerin-Gud’ların-hükümranlık kurdukları ve bu hükümranlığın 90 (Doksan) yıl sürdüğünü görüyoruz.

Gud’lardan sonra hükümranlık tekrar Sami’lere geçmiştir. Ancak Sumer ve Gud toplulukları geldikleri dağlara çekilerek yeniden toparlanmalarını ve gelişmelerini sürdürmeye devam etmişler yeterli güce ulaşınca tekrar bölgede hakimiyet sağlayarak sahneye çıkmışlardır.

Sami kavimleri arasında ve üstün hükümran olabilmek için Türk asıllı kavimlerin uzun yıllar beklemeleri ve hazırlanmaları gerekmiştir.

İsa’dan önce yaklaşık 1700 (bin yedi yüz) yıllarında Guz’ların- Akad’ları devirerek, Babil’de III. Babil hanedanını kurduklarını görüyoruz. Akad’lar Guz’lara Kas’lar ya da Kaşu’lar diyorlardı. Bu bakımdan “Guz” sözcüğünden çok “kas” sözcüğünü yerleşmişti. Ancak Araplar günümüze kadar kullandılar.

Kas’lar, Babil hükümdarı Hammurabi’nin ölümünden hemen sonra, Babil’e hücum etmişler, ancak başarılı olamamışlardı. Hammurabi’nin oğlu bu durumu bıraktığı tablette öğünerek açıklar ve Kas’ları nasıl püskürttüğünü anlatır.

Kas’lar, bu başarısızlıklarından sonra, dağılmamışlar, toplanma yerleri olan Kuzey Suriye’de, Fırat kıyılarındaki Ana (H-ana) kentine dönmüşler, fırsat kollamağa başlamışlardır.

Bu olaydan yüz elli yol sonra amaçlarına ulaşmışlar, Babil’e hakim olmuşlar, III. Babil hanedanını kurmuşlardır. Kas hanedanı pek çok kralı tahta geçirerek beş yüz altmış yıl sürmüştür.

Bu durum gösteriyor ki, Mezopotamya’da savaşımı, hakimiyeti yitirenler, çekip gitmemektedir. Bunlar gibi Sumer’ler de, Er hanedanı olarak gelen soydaşlarıyle yeniden güçlendikleri gibi, eski Gud’lar da Kas’larla yeniden güçlenmişlerdir.

Kas’lardan kalan bazı sözcüklerle birlikte, Kas kral adlarının çoğunun yayınlanmasında yarar vardır.

İkinci Babil hanedanından sonra, M.Ö. 1700 (bin yedi yüz) yıllarında Üçüncü Babil hanedanını Kas hükümdarı Gandaş kurmuştur. Daha sonra gelen Kas krallarının bazıları şunlardır:

GANDAŞ
Gandaş (Gan-Daş=Kan- daş=Kandaş “aynı kandan olan”)

AGUM
Agum I, II, III. (Ag-u-m=agam, Sayın büyüğüm” (4)

KAŞTİLİAŞ
Kaştiliaş, I, II, III (Kaş-til-i-aş=Kas-dil-li “Oğuzlardaki Beg-dil-li=Beydilli gibi soy gösteren ad”)

ABİRATTAŞ
Abirattaş (Abirat-taş “Yurt-taş” gibi)

TAZZİGURUMAŞ
Tazzigurumaş (Tazzig-ur-u-maş=Düşman vurmuş)

BURNABURİAŞ
Burnaburiaş I, II (Burna-buri-aş=Börü burnu-“Kurt burnu” veya “Eski kurt”).

ULAMBURİAŞ
Ulamburiaş (Ulam-buri-aş=Ala börü=”Alaca, Kızıl Kurt”)

KARAİNDAŞ
Kara-indaş (Kara-in-daş “Kara-in mağarasından olan”) (5- Antalya’da kara-in mağarasının bulunuşu bu tür özel adların varlığını gösterir.)

KADAŞMAN
Kadaşman-Enlil (Tanrı Ehlil’in akrabası, o soydan gelen)
“Kadaş, Uygurcada, “Akraba, arkadaş” demektir. Kadaşman-Harbe (Ka-daş-man – Harbe). Gibi.
Kadaşman- Turgu veya Durgu (Ka-daş-man – Tur-gu “Akraba, kardeş Tur-sun veya Dur-sun)- gu eki Türkçede futurum ekidir.

KARAHARDAŞ 
Karahardaş (Kara-har-daş)=Kara-Kardaş

KUDUR
Kudur- Enlil (Kud-ur Enlil=güçlü Enlil) 
(enlil gücü, Enlil gazabı) Kadır, uygurcada, “güç, gazap” demektir, Kadır Han gibi (Bkz. Kşg.)

ADAD
Adad-şum-iddin (Adad-şum-iddi-n=”Adad sahip sun, koru”)

MARDUK
Marduk-apla-iddin (Marduk abla veya ana sahip ol, koru)

ZABABA
Zababa-şum-iddin (Za-baba-şum-iddi-n=Za baba koru sahip ol) Naz-i bug-aş “Bug soyundan gelen naz, nazlı”
Kurigalzu (Kur-i –galzu=Kur-i-guz-lu “Guz’lu kurucusu, koruyucusu, kurtarıcısı Nazibugaş (naz-i-bug-aş) adı, dil bakımından olduğu gibi tarih bakımından da çok önemlidir.

(Aynı metatez olayı ‘Kızıl Deniz’in” o zamanlardan kalma “Kulzum” biçimindeki adında da görülebilir. Türkçede “-r” sesi bulunan sözcüklerde olduğu gibi, “-l” sesi bulunan sözcüklerde de metatez olayı vardır. Özellikle ek alan sözcüklerde görülen “alın, aln-ı” Anadolu ağızlarında “anlı”, “yalın, yalnız/yalnız, yanılış/yanlış/yanlış” gibi (7)

Kas dilinde kral adlarından başka pek çok sözcük de bugünkü Türkçeyle doğrudan doğruya bağlanabilir: “İranlı, Fars” anlamı da veren “Tacik” sözcüğüne rastlandığı gibi, “Kadın esir” anlamını veren “Kukla” sözcüğüne de rastlanır ki bugünkü anlamlarıyla en güzel biçimde bağdaştığı görülür.

Karaduniaş (Kara-dun-i-aş) sözcüğü ise “kara donlu, kara elbiseli” olarak açıklanır ki rahip, din adamı sınıfını gösterebilir (Ahlat’ta şehit düşen Abdurrahman Gazi’nin mezarına “Karadonlar” denilmesi dikkati çekmelidir. Karadon’lar bir kabile adı da olabilir, Kafkasya’da, Zonguldak’da böyle yer adı vardır.).

Bugün de Güney Anadolu’da kullanılan “Şıh” sözü Kas dilinde de vardır: “şimdi Şıh=sundu Şıh=Şıh verdi” biziminde tümcelere de rastlanır. “şum, şim”, “sun-mak” demektir.

ORTA BABIL DÖNEMI KASSITLER = GUZLAR =560 YIL

ARKASINDAN 500 YIL DEVAM EDECEK ASURLAR DÖNEMİ OLMAK ÜZERE 1100 YILDIR

ASURLAR TÜRKLERE AİT BİR ŞEHİR DEVLET ÜZERİNDE KURULMUŞ BİR TÜRK DEVRİ OLMASINA RAĞMEN SAMİLERE AİT BİR KAVİMMİŞ ŞEKLİNDE ANLATILIR

ANCAK KASSİTLERE AİT 560 YIL DEVAM EDEN DÖNEM KARANLIK ÇAĞ DENİLİR GEÇİLİR DÜNYA TARİHİNDE AYDINLANMANIN TAM MERKEZİNDE 560 YIL DEVAM EDEN KARANLIK BİR ÇAĞ OLUR MU?

İlk Babil devrine son vererek yönetimi ele geçiren ve yaklaşık 6 asır devam edecek olan Orta babil dönemi adı verilen zaman diliminde Mezapotomyaya hükmeden Kavim - Ulus - Guzlar-Kassitler - dediğimiz İlk Oğuz zümresinden Türklerdir.

Batı Babil dönemini adeta kitaplara sıdğıramayacak kadar metheder.Ancak Babil Medeniyetinin Türklerin eline geçtikten sonraki dönemi aslında en önemli devri olmasına rağmen bu devir ile ilgiliolarak "Barbarların yakıp yıkıp geçtiği ve hüküm sürdüğübir karanlık çağ" denilir geçilir.

Halbuki barbar bir yönetim kendisinden kültür ve sanat bakımından yüksek bir medeniyeti yıkıp yaksa bile ele geçiremez ele geçirse bile o medeniyete hükmedemez geçici bir süre için bunu başarsa bile 3-5-10 yıl içerisinde tarihe karışır gider. Tarih bunun dışında bir vaka kaydetmemiştir.

Orta Babil dönemi karanlık bir çağ değil Mısır ve Anadolui Medeniyetine bile yol ve yön veren yüksek bir kültür ve medeniyet dönemidir.

Nihayet Bütün bu açıklamaları şöyle özetleyebiliriz:

Oğuz
Uğuz=(öntüreme ile) = GUZ =Kuz =Huz = (-r ekiyle) Huzar=
Hazar = Hazer (Bizans çağında) Uz

Görülüyor ki eskilere dayanmadan yeni bir sözcük kökü yaratılamadığı gibi, yine eskilere dayanmadan yeni bir ulus da yartılamaz. Bugünkü ulusların hemen hepsi, eski ulusların türlü etkenlerle değişe değişe oluşmuş yeni biçimleridir.

Dil verileri ise, her çağ için hiç kuşkusuz en sağlam kanıtlardır.
Dil verilerinin öncü, yol gösterici olmalarıyle başlangıçtan günümüze doğru Sumer (Subar), Gud (Kut), Guz (Kas, Kus, Huz) uygarlıklarının halka halka gelişmesi, eski Mezopotamya’daki Türk varlığını göstermekte, Oğuz’ların, Gur’ların, Uygur’ların kökenini açıklamaya yardım etmekte ve Türk Tarihinin başlangıcını aydınlığa kavuşturmaktadır.

Kasit’ler, tarihi malum olmayan zamanlarda, ihtimal ki Sumer’lerle veya Eti’lerle beraber Orta Asya’dan gelerek Elam’lara komşu olarak Bu gün İran devleti sınırları içerisinde yurt tutmuşlardı.
Bu kavmin adı Kassu, Kasit ve Guz gibi muhtelif tarzda kayda geçmektedir. Kendileri ile beraber Türk adını da ilk defa tarihe tanıttıran Kasit’ler, mabutlarının Turgü isminde ırki damgalarını taşıyorlardı.

Hilprecht, Kasit’lerin Turgü mabudu ile Hattilerin veya Mitani’lerin Tarku veya Tarhu mabudunun ayni şey olduklarını ispat etmek suretiyle bu kavimlerin bir asıldan indiklerine işaret etmektedir. (5)
Zira onların krallarının adlarının zamanla Babilce olmaya başladığı bilinmektedir. Yazışma dili olarak da Akadca ve Sumerce’yi kullandılar. Eski Babil tanrılar topluluğunun (pantheonun) en başında bulunan Marduk, Kassitler dönemindeki bu konumunu aynen muhafaza etti.

Kasit’ler Sinear tarihine Birinci Babil devleti hükümdarlarından Şamsuiluna zamanında karışmışlardır.

Bunları evvelce Babil’in Sami hükümdarlarına karşı Sumer’lerden Ur kralı Rim-Sin’in müttefiki olarak görüyoruz.

Bu tarihten itibaren Kasit’ler, o zamanlar pek makbul olan atlarını satmak için veya aylıklı asker ve işçi olarak Sinear’a girip çıkmağa başlamışlardır.

İleriki yıllarda bu bölgelere hakim olan Deniz ili krallığının düşkün bir zamanında Gandaş adlı başbuğlarının idaresi altında Sinear’ı istila ettiler. Deniz ili krallığını ise Bahreyne sürdüler

Eski Babil İmparatorluğuna varis olan Kasit’ler bu imparatorluğun Sinear haricindeki ülkelerine ve bu arada Suriye’ye hakim olmak hırsını beslememiş, buraları Mısır firavunlarına bırakmışlardır.
Kadaşmankharbe’den itibaren firavunlarla Kasit kralları arasında dostane bir münasebet başlamıştı.

Bu münasebeti bir kat daha kuvvetlendirmek için, Firavun Üçüncü Amenophis (1405-1370) evvela Kadaşmankharbe’nin kız kardeşi ile evlenmiş, sonrada kızını almak istemiştir.

Buna mukabil Kasit kralı da Firavunun kızı ile izdivaç arzusunu göstermiştir. 

KASSİT(GUZ) - MISIR ve KASSİT - ANADOLU İLİŞKİLERİ

Tellül Amerna’da bulunan arşivler arasında Kasit kralları tarafından firavunlara gönderilmiş olan bir mektup bulunmuştur. Bu mektuplar, o asırlarda Mısırla Babil arasındaki münasebetin esas hatlarını çizmeğe müsaittir.

Bunlardan Gurigalzu’nun Horemheli (1345-1320) de yazdığı mektup bakımdan çok önemlidir. Bu mektuplar aynı zamanda bu asırlara Karduniaş (Sinear) ile Mısır arasında ticari münasebetin de ilerlemiş olduğunu, ticaret keranlarının sık sık Irak’tan Mısır’a gidip geldiklerini, Palestin’deki Kenani’lerin bazan bu kervanları yağma ettiklerini öğretmektedir

Kasit’ler Suriye’yi firavunlara bırakmakla beraber Yukarı Mezopotamya’yı ve bu mıntıkadaki küçük Asur Krallığını kendi nüfuzları altında bulundurmak istiyorlardı.

Mısır firavununun Asur prensi ile muharebe ettiğini haber alan Kasit kralı Burnaburiaşh firavuna yazdığı bir mektupta, kendisinin metbuluk hukukuna tecavüz edildiğinden şikayet etmekte, Asur prensinin kendi tabii olduğunu hatırlatarak onun tarafından vuku bulacak herhangi bir teklifin reddedilmesini istemektedir.

Fakat (El-Amerna) arşivleri arasında bulunan Asur prensine ait bir ariza, Kasit kralının şikayetine rağmen, firavunun Asur’lularla biur barış akdetmiş olduğunu göstermektedir.

(El-Amerna) mektupları, hem on sekizinci sülale firavunlarının hem de Kasit kralının takip ettikleri harici siyasetinin iç yüzünü göstermek itibariyle ehemmiyeti haizdir.

Kasit hükümdarları firavunu metbu tanıyan Kenan kralının Mısır aleyhindeki bir ittifak akti teklifini ret ve bunu açıkça firavuna iş’ar ettiği halde (8) bir taraftan Kasit’lerle samimi müttefik görünürken diğer taraftan Kasit’ler metbu tanıyan, fakat onları yıkmak fırsatını arayan Asur prensleri ile gizli ittifak yapmakta hiçbir sakınca görmemektedir.
Kasit krallarının bu mertçe hareketlerinde mensup oldukları ırkın yüksek seciyesi göze çarpmaktadır.

KASİTLER KÜLTÜR VE SANAT ALANINDA HAMURABİ DÖNEMİNİ GEÇMİŞLERDİR

Kasit’ler, Birinci Babil devleti zamanında ve gerilemeye yüz tutan Sumer heykeltraşlığına, kabartmacılığına büyük bir ilerleme kazandırmışlardır. Bu sanatın Kasit’ler devrini üstün kılan örnekleri, Kudurru’lardır.

"Kudurru", tepeleri kavis veya büyük bir galat şeklinde küçük sitelere denilir.

Kudurru’lar Kasit’lerden evvel de vardı. Fakat bunların tamamlanması Kasit’ler devrinde olmuştur.

Kasit hükümdarlarından biri, herhangi bir adama teveccüh göstermek istediği zaman bir takım yasalar dahilinde ona bir arazi, ve malikhane ihsan ederdi.

Bu suretle kendisine bir arazi verilen adam, aynı zamanda bir takım hukuki vazifeler de almış olurdu. Hükümdar bu hukuk ve vazifeleri, yani arazinin ne gibi şartlar dairesinde verilmiş olduğunu taş levhalar üzerine işlettirirdi.

İşte bu taş levhalar Kudurru’ları teşkil ederler. Kudurru’lar da yazılanların muhafazası, mabutların korumalarına emanet edilirdi. Bunun içindir ki Kudurru’larda ferman hükümlerine riayet edenlere ilahların yardımları, riayetsizlik gösterenlere de kahır ve gazapları niyaz edilmektedir.

Kudurru’ların en güzel örnekleri Sus hafriyatında bulunmuşlardır. Anlaşıldığına göre bunlar, vaktiyle Sinear’dan harp ganimeti olarak Elam’a götürülmüşlerdir.

KASİTLER SAVAŞ SANATINDA DÖNEMİN EN İLERİ TEKNOLOJİLERİNE SAHİPTİLER

Yazılı belgelerden Kassitlerin atlı savaş arabalarını kullandıkları, hatta ÎÖ 14.cü yüzyılda Mısır firavunlarına gönderilen Babil armağanları arasında ko¬şum atları ve arabaları olduğu bilinmektedir.

Eski Babil Krallığının yıkılmasından sonra güney Mezopotamya’nın kontrolünü ele geçiren Kassitlerin bu ülkedeki si¬yasi ve askeri tarihleri hakkında günümüze kadar ulaşmış olan bilgi çok azdır.

Bu bilgilerin en önemlileri de kral listeleriyle mektuplar ve Asur kayıtlarıdır. Mevcut kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla Kassitler, İÖ 14üncü yüzyıl ortalarından itibaren Elamlarm saldırılarına uğradı ve onlarla büyük savaşlar yaptı.

Komşu Asur ve Elamlara karşı sınır savunmasını amaçlayan kaleler (örneğin Kurigalzi Kalesi) de inşa etmiş olan Kassitleriıı hâkimiyeti döneminde Babil, yalnızca bir kent devleti ya da bölgesel bir devlet olmaktan çıkmış, güney Mezopotamya’nın tamamına hükmeden bir krallığın başkenti olmuştu.

Bu nedenle Babil’de hüküm sü¬ren Kassit kralları, kendilerini yalnızca Babil’in değil tüm Mezopotamya’nın hüküm¬darı olduğunu vurgulamak için yalnızca “kral” diye tanımlamışlardır.

Bu kralların en tanınmışı ise ÎÖ 14üncü yüzyılın ilk yarısında hüküm sürmüş olan Kadaşman Enlil’di. Onun döneminde Babil, çağın büyük devletleri olan Mısır ve Hititler ile aynı seviyede olan bir siyasal güç olmuştu.

Kadaşman Enlil’in kızlarının komşu devletlerin hükümdarlarıyla evli olduğunun biliniyor olmasından da anlaşılacağı üzere evlilik temelinde hanedan akrabalığı tesis etmek, Kassitlerin egemenlik politikasında bir araç olarak kullanılıyordu. Krallar arasında karşılıklı gönderilen pahalı armağanlar ise iyi ilişkilerin sürdürülmesinde önemliydi.

MÖ 14üncü yüzyılın ikinci yarısında Babil’in en büyük ve en tehlikeli düşmanı Asur’du. MÖ 13üncii yüzyılın ikinci yarısında 30 yıldan biraz daha uzun bir süre Asur egemenliği altında kalan Babil, aynı yüzyılın son 15 yılına girildiğinde yeniden bağımsızlığını kazandı. Fakat artık Babil, çağının önemli siyasal merkezlerin¬den biri değildir.

İÖ 12inci yüzyılın sonlarına doğru yeniden Asur hâkimiyetine giren Babil, siyasal bağımsızlığını tamamen yitirdi. Babil, artık siyasal anlamda Kassitlerin egemen olduğu bir kent de değildi. Mezopotamya’daki diğer bazı kentlerle birlikte Arami saldırılarına uğrayan ve yağmalanan Babil’in Kassitler ve Asur hâkimiyeti dönemine Orta Babil Dönemi M.Ö.1720-626) denilmektedir. 
Orta Babil Dönemi Sümerler ve Gutilerden sonra 1100 yıl devam etmiş yeni bir Türk devridir.

KAYNAKLAR VE DİPNOTLAR

1- Prof. Dr. Vecihe Hatiboğlu, Türkoloji Dergisinde yayınladığı “Türk Tarihinin Başlangıcı” adını verdiği makalesi VIII. Cilt, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1979, S. 29
2- Türkiyat Mecmuası, 1969, cilt: XV, s. 22
3- Bkz. İslam Ansiklopedisi Huza’a maddesi
4- Sayın, saygı değer” anlamını veren Agum sözcüğünün Aga biçimi de olduğu belirtilmektedir ki bu sözcük “Aga/ağa sözcüğünün aslıdır. (bkz. Fritz Hommel, Altirac-litirche Über lieferung München 1897 s. 169
5- Hilprecht, Za, VIII, p-317 ve E. Meyer Hist de l’antiquite, 111, p. 339 Akt Ord. Prof. M. Şemseddin Günaltay, s. 525
6- Vinckler, Lettre, 4 ve A. Moret, Des dans ause empirs p- 333Akt Ord. Prof. M. Şemseddin Günaltay, s. 529
7- “Naz” sözcüğü eski Farsçadan alındığı gibi, “bug” soyu ya da boyunun Oğuz’ların yanında büyük önemi vardı. Oğuz’lar evlenmek için hep “Bug” boyundan kız almak istemişlerdir ve almışlardır. “Bugaş” sözcüğü, Bug boyuyle ilgili olabilir, Kas’ların kullandığı bu sözcüğe çok yakın bir sözcüğü de, Gud kral adlarında “İnim-Bağaş>Bu-aş” biçiminde görüyoruz.
8-El-Amerna arşivleri arasında bulunan ve Kasit kralı Burnaburiaşh tarafından firavun dördüncü Amenophis’e gönderilmiş olan bir mektupta şu satırlar okunuyor: “Babam Gurigalzu zamanında Kenan kralı kendisine gönderdiği bir elçi vasıtası ile Karmişhbat şehrine girelim ve beraber firavunun üzerine yürüyelim, teklifinde bulunmuştu. Fakat, babam kendisine o zaman şu cevabı göndermişti: Benimle anlaşmak fikrinden vazgeç! Mısır kralına düşmanlık etmek istiyorsan kendine başka bir müttefik bul! Ben, firavunun üzerine yürüyemem, onun memleketini garet edemem. O, benim müttefikimdir.”

TANER ÜNAL




8253 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Takvim
OKUR KİTABEVİ