• https://www.facebook.com/Atayurtyayinevi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905441604432
  • https://twitter.com/atayurtyayinevii
  • https://www.instagram.com/atayurtyayinevii
  • https://www.youtube.com/channel/UCsY1oU1zXjT-N59GjiSQDrQ
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle

"TÜRK" NE DEMEKTİR? ÇİN KAYNAKLARINDA "TÜRK" ADI GÖKTÜRKLERDE "TÜRK" ADI

GÖKTÜRK YAZITLARINDA TÜRK SÖZÜNÜN DAHA ÇOK “TÜRK BUDUN” ŞEKLİNDE SÖYLENDİĞİ VE TÜRK SÖZÜNÜN, “BUDUN” MİLLET ANLAYIŞI YANİ “TÜRK MİLLETİ” İLE TAMAMLANDIĞI DA BİR GERÇEKTİ.

TÜRGEŞLER SOY BAKIMINDAN TÜRK’TÜ. ONLAR İÇİN İSE, “TÜRGEŞ KAĞANI TÜRKÜMÜZ, BUDUNUM” İDİ, DENİYORDU.

“TÜRK OĞUZ BEYLERİ, BUDUNU İŞİTİN” DENİRKEN, BU CÜMLEDE SÖZ KONUSU EDİLEN “BUDUN”, OĞUZ KAVMİDİR.

ANCAK BUNUN BAŞINA AYRICA BİR “TÜRK” ADI KONMASININ SEBEBİ OĞUZLARIN TÜRGEŞLERİN, GÖKTÜRK DEVLETİNİ MEYDANA GETİREN MİLLETLERİN TÜRK OLMASI NEDENİYLEDİR.


TÜRK ADI

Sevgili Okurlar,

Türklerin belirli bir coğrafi alanda belirli bir “Ad” altında sürekli bir birlik teşkil edememeleri düşüncesi, tarihsel olguların gerçekçi bir yorumuna dayanır.

Nitekim Rasonyi, yazılı tarihlerden önce de, binlerce yıl önce de Çin’de, Hindistan’da, Mezopotamya’da, Anadolu’da ve Orta Avrupa’da öyle kültür unsurlarına rastlanır ki, diyor, bunların hareket noktasını Steppe (bozkır) kültürlerinde aramak gerekir. Ancak bu zamanda onlara henüz Türk denmiyordu.

S. W. Koelle “Türk” kelimesinin kökünü tur, tir addederek, bunu “çekmek, cezbetmek” manasına bağlamış, kelimeni aslının “Turku” olduğunu beyan eden K. Fiok, bunun “İskit” dilinde “Deniz kıyısında oturan adam” manasında olduğunu ileri sürmüştür.

Mesela ünlü tarihçi J. V. Hammer-Purgstall, Herodot’un doğu budunları arasında saydığı “Targitae”lerin –bugünkü yazılışla- Türk soyundan olduklarını düşünür ve Tevrat’taki “Togharma” adını Türk sözcüğünün eski biçimiyle ilgili görür Ayrıca Oğuz boylarından Dodurga (Toturka, Totırka) ile Togharma arasında ilişki kuranlar da vardır. Bu görüşler zaman zaman Hamit Zübeyr Koşay, Zeki Velidi Togan, Hüseyin Namık Orkun gibi tarihçilerimiz tarafından da dile getirilmiştir.

Türk tarih kongresinde “Türk” isminin Arapçadan uydurma Turkor kelimesinden çıktığı dahi iddia olunmuştur.

Bilindiği gibi, Gök-Türklerden bahseden ilk Çin kaynakları “Türk” adını oldukça farklı bir şekilde zapt etmişlerdir: T’u-küe. Burada –çincede r sesinin bulunmamasından sarfı nazar- dikkati çeken nokta “Türk” adının çift heceli olarak tesbit edilmiş olmasıdır.

Tanınmış Fransız sinologu P. Pelliot bu çince işaretin “Türküt” okunması gerektiğini ve bunun da “Türk” kelimesinin, moğolca cemi eki +t ile yapılmış, çoğul şekli olduğunu ileri sürmüştür. Ancak +t cemi ekinin yalnız moğolcaya mahsus olmayıp, Gök-Türklerden önce bile Türk dilinde kullanıldığı ve, İlk ve Orta Çağlarda çok üstün bir kültür dili olan türkçeden devlet, hukuk, teşkilat tabirlerinin moğolcaya geçmesinin de gösterdiği üzere, daha ziyade Türkçenin moğolcaya tesirinin bahis mevzuu olabileceği hatırlanmalıdır.

Nitekim son araştırmalardan birinde, “Türkler” şekline tekabül ettiği söylenen Çince işaretin sonunda +t değil, türkçede diğer bir cemi eki olan +z bulunduğu, buna göre de çince kelimenin “Türküz” okunması icap ettiği beyan edilmiştir. Fakat bu suretle, “Türk” adının çincede daima çoğul şeklile (Türkler!) kullanıldığı peşinen kabul olunmaktadır ki, bu herhalde mümkün değildir. Diğer taraftan, çincedeki çift heceli şeklin hakikatte “Türk” adının müfret halindeki karşılığı olduğunu, binaenaleyh adın vaktile iki heceli olarak telaffuz edildiğini gösteren emareler vardır.

Bu hususta en kuvvetli delil bizzat Türklerin yazdığı Gök-Türk kitabeleridir. Kitabelerde “Türk” adı hem “Türk”, hem de “Türük” olarak iki şekilde geçmektedir. Anlaşıldığına göre, önceleri çift heceli telaffuz edilen ad Gök-Türkler devrinde tek heceli şekliyle birlikte iki türlü telaffuz olunmuş, bilahere yalnız “Türk” şeklini almıştır.

Söyleniş bakımından üzerinde durulan bir husus da Türk kelimesindeki vokalin ses değeridir. Arablar ve İranlılar bu kelimeyi “Turk” telaffuz ederler: Bilad al-Turk, malik al-Turk, Turkan vb.. XI-XII. asırlardan kalma ilk Rus vekayinamelerinde “Türk” adı Tork, Torki (Türk, Türkler) şeklinde tesbit edilmiştir.

Bu dillerde esasen ü sesi mevcut olmadığı için izahta herhangi bir güçlük yoktur. Fakat kelimenin Süryani kaynaklarında Tourkaye olarak e fonetik alfabe alfabe sistemi olan grekçede Tourkos (Toüpxoo, Toüpxoı) şeklinde zaptedilmiş oluşu dikkate şayandır. 

Hatta yukarıda adları geçen iki hümanist arasında “Türk” adının telaffuz hakkına fikir teatisi olmuş, F. Filelfo Milano’dan yazdığı 1 temmuz 1472 tarihli mektubunda Roma’da bulunan Th. Gazes’den “Türk” adını niçin u ile değil de ü ile yazdığını sormuş ve bu münakaşadan Türklerin Troya menşeli oldukları meselesi ortaya çıkmıştır. Burada bizi ilgilendiren husus, Th. Gazes’in kaydı dışında, bütün Grek literatüründe adın “Turk” şeklinde olmasıdır.

Tarihte “Türk” adına bir çok manalar verilmiştir. Gök-Türk devletindeki Sui-şu adlı Çin kaynağına göre, T’u-küe, Türk dilinde miğfer manasına gelir. Çünkü Türkler adlarını, Altay bölgesinde, eteklerinde oturdukları, miğfer biçiminde yükselen dağın şeklinden almışlardır.

Hunlar ve Türkler hakkındaki büyük eserini 1756-1758 de yazmış olan De Guignes’den beri Orta Asya tarihi ile meşgul olan Batılı bilginlerden çoğu “Türk” sözünün miğfer demek olduğu hususundaki çin tefsirine ehmiyet vermiş ve kendi açılarından bu kaydı izaha çalışmışlardır Türkler, İslam dinini kabul edince, İslam gelenekleri ile menkıbeleri, kendileriyle kaynaştırmışlardır.


Bu yeni inanışları, Malazgirt savaşından üç yıl sonra bitirilmiş olan, Kaşgarlı Mahmud’un kitabından, yeniden okuyalım: “Türk, Nuh’un oğlunun adıdır. Tanrının, Nuh oğlu Türkün oğullarına verdiği bir addır. Türk sözü, Nuh’un oğlunun adı olduğundan, bir tek kişiyi bildirir.

Oğullarının adı olduğundan, “beşer, insanlık” sözü gibi, çokluk ve yığını bildirir.

Türk adının izahında ilk ilmi tecrübenin A. Vambery tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. Buna göre, “Türk”, Türkçede “türemek” manasında olan türe-, veya törü-‘den iştikak etmiş olup, “yaratılmış, mahluk” manasına gelir.

Bizde Ziya Gökalp’a göre, “Türk”, “türeli” demektir. Türk tarihine dair tetkikleri ile meşhur W. Barthold da: “Türk kelimesinin Orhun kitabelerinde bir çok defa kullanılan “törü” (kanun, adet, kanunla düzelmiş, birlik kazanmış halk) kelimesi ile münasebettar olduğunu farzetmek mümkündür” demek suretiyle “Türk” adına Gökalp’ınkine yakın bir mana vermektedir.

Çin kaynakları Türk ismini Gök-Türklere bağlamakta isabet göstermekle beraber onun etimolojisini verirken de o derece masal kabilinden izahlar yapmışlardır.

Halbuki Türklerin kişi ve insan manasında bu kelimeyi kendilerine tahsis ettiği ve her Türk kavim ve devletine ait isimler üstünde Türk adının bütün Türkleri ifade için kullanıldığı kabule şayan gözükür. Nitekim “Türk Uygur tili” tabiri de her iki hususu ifade eder. Gök-Türkler ismin başına gök (kök) sıfatını ekleyerek ona semavi ve kendilerine delalet eden bir mana vermiş oluyorlardı.

Türk sözü Uygurca eski metinlerde “Kuvvet” anlamında, cins ismi olarak ta geçmektedir. Eski Türk oymak ve kişi adları arasında bu anlama gelen pek çok söz bulunur. Mesela: Berk, Küç, Erdim v.b. gibi Türk adlarının da önce bir oymak adı olduğu anlaşılmaktadır. Sonradan bu isim daha büyük etnik teşekküle ad olmuştur.

Türk devletinin Khingan dağlarından Azak denizine kadar süratle yayılışını da hatırlarsak bu mana değişikliğinin kısa zamanda meydana geldiğine hükmedebiliriz.

Buradaki “Türk” kelimesinin kavim adı olan “Türk” ile aynı olduğunu ilk defa A.v.Le Coq ileri sürmüş ve büyük Türkolog W. Thomsen de bunu kabulde tereddüt etmemiştir. Daha sonra Gy. Nemeth kavim adı olarak “Türk”ün “güc-lü; kuvvet,-li” demek olduğunu Türklerde ad verme usulüne istinaden ve analojiler göstererek isbat etmiştir.

Ancak bu, “Türk” adının lügat manası olup, etimolojisi değildir. Kelimeyi etimoloji bakımından yine törü + köküne bağlamanın mümkün olduğu düşünülmüştür. L. Bazin “Türk” adını törü + mek (Anadolu lehcesinde, türemek) ten neşet ettiğini kabul ederek, adın son telaffuz tarzına doğru geliştikçe mana itibariyle de şu nüansları kaydettiğini söylemiştir.

“Türk” adı ilk şekli ile “var olmuş, şekil kazanmış” manasında iken, sonra, “gelişmiş”, daha sonra, “tamamiyle gelişmiş” mefhumlarını ifade etmiş, nihayet telaffuz “Türk” şeklini aldığı zaman “kuvvet, güc’ manasını kazanmıştır.

Eski metinlerde “Erklig-türklüg” Erkli ve Türklü ile “erklig-küçlüg”, Erkli ve Güçlü benzer söz ve manayı ifade eder.

Gök-Türk hakimiyetini çökmesini müteakip bu soydaş kavimler (boylar) ayrı devletler kurdukları veya çeşitli istikametlerde göç ettikleri zaman, kendi hususi adları yanında, toplayıcı ad olarak “Türk” ismini de kullanmışlardı.

Mesela Batı Gök-Türk idaresinde bulunan Karluk’larla daha birkaç küçük Türk grupu tarafından kurulan Karahanlı devletinden islam kaynaklarında umumiyetle “Türk Hanları” diye bahsedildiği gibi, Orta Asya eski Türk ülkelerinden muhtelif tarihlerde islam memleketlerine gelenler de aynı kaynaklarda hep “Turk” diye anılmıştır.

Ayrıca, vaktiyle Gök-Türk imparatorluğunda yer almış olan Oğuz’lar da daha sonra “Türk” adını muhafaza etmişlerdir.

Bu suretle, Rus yıllıklarında “Tork ve Torki” diye zikredilen Oğuzlardan başka, Selçuklulardan zamanımıza kadar, diğer Oğuz oymakları tarafından tesis edilen bir çok devletler aynı zamanda “Türk” adını taşımışlardır. Diğer Türk grupları tarafından kurulan devletlerde de “Türk” adı unutulmamıştır (mesela, Harezmşah’lar, Mısır Kölemen devleti vb.).


 “Türk” adı, ilk defa M.S. 542 yılında, Göktürk  Birliğini göstermek için, Çin yıllığı (Çou-şu) da  kullanılmıştır. Bu hadise, Gök-Türk      imparatorluğuna bağlı, Türk soyundan gelen,    çeşitli boyların (kavimlerin) aynı zamanda “Türk”  adını almaları ve bunların yabancılar tarafından  hep “Türk” umumi adı altında tanınmış olmaları  ile  ilgilidir. 
  Arap literatüründe olduğu kadar, Bizans  yazarlarında da Türk adının lik defa kullanılışı, VI.  Yüzyılın sonlarına doğru ve Göktürk  imparatorluğu dolayısıyledir. İçinde “Türk”  adının geçtiği ilk Türkçe metin ise, Orhun  abideleri içinde en eskisi olduğu kabul  edilen ve 720-725 senelerinde dikildiği  anlaşılan Tonyukuk yazıtıdır.


“Türk” adının Türkçe konuşan milletlerin hepsini kapsayan bir isim olarak kabul edilebilir.
 

Bu telakki, bütün bu toplulukların aynı kökten, yani Orta-Asya’nın beyaz brakisefal insanından geldiği, fakat her biri bir tarafa göç edip bazen binlerce yıl birbirleriyle temasları olmadan yaşadıkları için, değişik millet isimleri aldıkları, ırk bakımından farklılıklara uğradıkları, değişik kültürler geliştirdikleri, fakat hepsine müşterek olan ana dilin, belki bazı lehçe farkları göstermekle beraber, ana hatları bakımından aynı kaldığı görüşlerini kanıtlamak için bize daha fazla kuvvet kazandırabilir.

"Türk" tabiri ile Türkçe konuşan milletlerin kastedildiği görüşünü benimseyince bu milletlerin kimler olduğunu ortaya çıkarmak gerekir. Ancak bugün Türkçe konuşan toplulukları veya milletleri tesbit etmek yerine, gidebildiğimiz kadar gerilere giderek bu tesbiti yapmaya çalışmak şüphesiz ki çok daha istifadeli neticeler sağlar.

Bu şekilde geçmişe doğru yapacağımız seyahatte, istifade edebileceğimiz bilgileri bize, büyük ölçüde, gene Çin sağlayacaktır. Konuya Çin’in komşuları hakkında, Çin kaynaklarında mevcut vesikaları tetkikle girebiliriz.

Asya Hun İmparatorluğu ortaya çıkıp genişlerken, çatıştığı, harp ettiği, arazilerini ilhak ettiği kavimler vardır. Bunların en mühimleri doğuda, (Dung-hu) (sien-pi) (Vu-huan) kuzeyde (Hun’i) Ding-Ling) Kie-kun = Kırgızlar); batıda (yue-ci) (U-sun) ve güneyde Çin ile Tibet kavimleridir. Bunların içinden Çin ve Tibet kavimlerini bir tarafa bırakırsak, diğerlerinin, bir ikisi hakkında teraddüd olmakla beraber, Türk olarak tanındıklarını biliyoruz.

Diğer taraftan Asya, Hun İmparatorluğunun ortaya çıkışından çöküşüne kadar geçen devre içinde, mevcut oldukları bilinen ve yaşadıkları ülkeler Hun toprakları içinde kalan Bazı Türk kavimleri mevcuttur ki bunlar daha sonraki tarihlerde büyük devletler kurmuşlardır.

Hunlarla bu Türk boyları arasında bir çatışma olmayışı, bu kavimlerin Hun İmparatorluğunun esasını, kurucu kavimlerini teşkil ettiklerini, ortaya koysa gerektir. Bunların başında (Tie-le = Tölüs) (Tüo-ba =Tavgaç) (Huı-ho = Uygur) (Tu-cue veya Tu-kiu = Türkler) gibi her biri kendi içinde çeşitli boylara ve oguşlara ayrılan büyük kavim toplulukları vardır.

GÖKTÜRK YAZITLARI



Sevgili Okurlar,

Göktürk yazıtlarında Türk sözü, çok sık geçmektedir. Burada, bütün bu örnekleri sunacak değiliz. Türklük gururu, Türk devleti, Türk düşüncesi ve Türklerin vatan anlayışı bakımından, okuyucularımıza öz bir bilgi verebilmek için, örneklerimizi, seçerek sunmaya çalışacağız:

“Ey Türk milleti,...senin devletini, töreni, kim bozabilir?”:

“...Yukarıda, gök (Tengri) basmasa! Aşağıda yer delinmese! Ey Türk milleti! Devletini (ilini) ve töreni, kim bozar?... Ey Türk milleti! Kendine dön! (Veya, “pişmanlık duy!”)...:

“Türk milleti, yok olmasın diye!”: “...Türk milleti, yok olmasın diye! Millet olsun diye!...!: 3) Türk töresini kaybetmiş millet?: “...(Babam İl Teriş Kağana), “Türk töresi”ni kaybetmiş milleti, (Göktürk devletinin kurucuları) atalarım (Eçüm Apam) töresine göre, onarıp kurmuş (yaratmış) ve öğretip, yetiştirmiş (boşgurmuş)...”:

“Türküme, milletime!”: “... Türklerime, milletime, (onları) iyiliği için, hizmet edip, kazanı (kazganu) verdim! Bu kadar kazanıp! (Babam Kağan), it yılının onuncu ayır, 26 da öldü...”

“... Yukarıda Tanrı, aşağıda yer buyurduğu (yarlıka-) için, özüm tahta oturduğumda, (dünyanın) dört köşesindeki milletleri düzenledim (ettim) ve yeniden onarıp, kurdum (yarattım)!

“Altının (sarısını) gümüşün beyazını, Çin ipekli kumaşının (kutayın) en iyisini, darı (veya tohumun) ekimli olanını, özlük atın, aygırın, kara samur, gök sincab (kürklerin en iyilerini), Türklerime, milletime kazandırdım!...”:

Türklerimden, milletimden idi!: “...Türgeş kağanı, Türklerimden (Türkimiz, Türkim) ve milletim (budunım) idi! Bize karşı yanıldığı (yangıldı-), bilmediği için, suç ve kabahat işlediği (yazın-) için! Kağanı öldü! Büyük memurları, veziri (buyruğı), beyleri, yine öldü!...”:

Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin!: “... Böyle kazanılmış, düzenlenmiş, devletimiz (ilimiz), töremiz var idi. Türk Oğuz beyleri, milleti, işitin (eşidin)!...”:

Türk ili: “...Elli yıl tahtta oturmuş. Türk eline, yirmi altı yaşımda, (kutlulukla gönderildim?)...: “

Birleşik Türk milleti: “...Ben özüm Bilge Tonyukuk, kazanmasam! Yok olsa idim! Kapağan Kağan (ve) Birleşik (Sir) Türk milletinin yerinde, hem kurulu bir topluluk (bod), yok olacak idi!.. Türk Bilge Kağanı, Türk birleşik (Sir) milletini, Oğuz milletini, iyi idare ederek, tahtında oturuyor!...”: 
.
Türk Tanrısı ve Türkün mukaddes yeri ve suyu: “...(Çin), Türk milletini, öldüreyim! Soyunu (urug) kurutayım! Der imiş! Yok etmeğe (doru) gider imiş.

“Türk Tanrısı (Türk Tengrisi), mukaddes (ıduk) yeri-suyu (yeri-subı), (kaderi) şöyle düzenlemiş:

Türk milleti, yok olmasın diye!...”:

Türk töresi: “...İlsiz, kagansız, kalmış milleti! Cariye olmuş, kul köle olmuş, mileti! Türk töresini (Türk törüsün) kaybetmiş milleti! (Devletimizin kurucuları) atalarımın töresince, yeniden kurup onarmış (yaratmış) ve öğretip, yetiştirmiş (buşgurmış)!...”;

“Türk milleti! Doyarsan, açlık nedir, bilmezsin!”:

... Ey Türk milleti! Sen tok olacaksın! Aç isen, tokluk nedir bilmezsin! Bir de doyarsan! Açlık nedir, bilmezsin! Bundan dolayı, sana bakmış, yetiştirmiş (iğidmiş), söz (ve buyruğunu), alıp tutmadın (almatın)!...” :

Türk milleti... Ebedi devlet tutacaksın!: “Türk Milleti, o yerlere doğru (Çin’e) varırsan, öleceksin!... (Göktürk başkenti) Otüken ormanında (yış) oturursan, ebedi devlet (bengü il) tutarak, oturacaksın!...”:

Türk milleti ve beyleri, işitin! (Ferman veya buyruk başlangıcı): “...Türk beyleri ve milleti! Bunu işitin!: Türk milletini derleyip toplamağa (tertip), devlet idare etmesini (il tutsıkı), bunda (yazıtta) vurdum!

“Böyle görün! (Veya devlete bağlanın!) Böyle biliniz şimdiki Türk beyleri! Bu kağanlık çağımda (bödke), bana bağlı olan, (beni gören), beyleri! Siz, nasıl yanılırsınız!...!

Göktürk yazıtlarında Türk sözünün daha çok “Türk budun” şeklinde söylendiği ve Türk sözünün, “budun” millet anlayışı yani “Türk milleti” ile tamamlandığı da bir gerçekti.

Türgeşler soy bakımından Türk’tü. Onlar için ise, “Türgeş kağanı Türkümüz, budunum” idi, deniyordu.

“Türk Oğuz Beyleri, budunu işitin” denirken, bu cümlede söz konusu edilen “budun”, Oğuz kavmidir.

Ancak bunun başına ayrıca bir “Türk” adı konmasının sebebi Oğuzların Türgeşlerin, Göktürk devletini meydana getiren milletlerin Türk olması nedeniyledir.


TANER ÜNAL



8136 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Takvim
OKUR KİTABEVİ